22 Nisan 2008 Salı

Erkeklerin Kabusu: Alışveriş

''Alışveriş'' kavramı erkeklere ters düşen bir kavram olduğu için biz kızlar biliriz yanımızda erkeklerle alışverişe çıkmanın zorluğunu...Tabi onlar da kızlarla alışverişe çıkmanın zorluğunu bilirler...Nasıl oluyorsa erkekler hemen karar verirler ne alacaklarına; kızların da o mağaza senin bu mağaza benim dolaşmalarına bir türlü anlam veremezler. Tamam bazen abartıyoruz bu alışveriş konularını bayaa vakit geçiriyoruz onu deniyorum bunu deniyorum derken.. Ama yine de seviyoruz işte..
Peki erkeklerin alışveriş konusundaki huysuzlukları neye dayanıyor dersiniz? Yapılan araştırmalara göre erkeklerin alışveriş kabusu çocukluk yıllarına dayanmakta. Daha küçük yaşlarda annesinin peşine takılıp mağaza mağaza gezen ve bu duruma isyan eden erkeklerin bu isyanları ileriki yaşlarda da kendini gösteriyor. Ve kadınlarla alışveriş yapmak bu erkeklerin korkulu rüyası haline geliyor.

Erkeklerin kadınlara yönelik mağazalarda sıkılması ile ilgili bir araştırma yapmışlar. Ev eşyaları satan bir mağazada yaptıkları araştırma ve gözlemlerde, ortalama alışveriş süreleri ile ilgili aşağıdaki sonuçlara ulaşmışlar:

- Kadın arkadaşıyla birlikte gelen kadın: 8 dakika 15 saniye
- Çocuklarıyla birlikte gelen kadın: 7 dakika 19 saniye
- Yalnız gelen kadın: 5 dakika 2 saniye
- Erkekle birlikte gelen kadın: 4 dakika 41 saniye.

Neredeyse ilk durumdan %50 daha düşük bir zaman mağazada kalıyor, erkekle birlikte gelen kadın.Bu da kabaca % 50 daha az satış demek. Peki çözüm ne?

Çözüm şu ki, o mağazada erkeklerin kadınları dışarı sürüklemesini önleyecek bir şeyler bulmak lazım.Mağazanın yarısında mutfak eşyaları, yarısında elektronik eşya satışı olsa bir şeyler değişir mi? Değişir tabi ki!
10 tane plazmanın, rahat koltukların ve güzel içeceklerin olduğu bir play station oyun köşesi mesela. Böyle bir yerde, insan yarım saat bile bekleyebilir. Demek ki erkekler sıkılmadan da alışveriş olabiliyormuş. Böylece biz kızlar daha çok dolaşabilir ve rahat rahat alışveriş yapabiliriz.

Başka çözümler de var ama mutlak sonuç, kadınlar rahatça mağazada zaman geçirirken, erkeklerin onları beklemesini sağlamak. Sıkılmayan erkekler.. Yükselen satışlar.. Pazarlama çoğu zaman ufak ayrıntılardan geçiyor. İşte küçük bir ayrıntı: Aslında sıkılan erkekler satışlarınızı artırabilir.

Bilgisayar Alımı


"Bilgisayar, herkezin dilinde olan mükemmel teknoloji harikası, hayatımızın olmazsa olmazlarından saydığımız bilişim harikası, sudan ekmekten farkı kalmayan übermanyak alet!!!" diye tanımlıyor Erkal İpek(!) bilgisayarı. Peki bilgisayarı alırken nelere dikkat edilmeli?
Teknoloji bilindiği gibi inanılmaz hızlı ilerliyor ve insanlar bu hıza ayak uyduramıyorlar. Kendimden örnek vermek gerekirse 4 sene önce 1500 papel e aldığım bilgisayarın şu andaki piyasa değeri monitörüyle birlikte en fazla 250 papel. Hatta annemin geçen sene ucuz olsun diye düşük kalite aldığı Laptop un değeri %45 düştü. Bu inanılmaz ilerlemede iki seçenek var: ya eski performans düşük kalitede bilgisayar alıp her yıl upgrade yaıpcaz ya da imba bir bilgisayar alıp 2 seneden sonra upgrade yapıcaz.

Düşünücek olursak şimdiden güzel bir bilgisayar almak daha mantıksız geliyor çünkü bugün aldığım bir MSI NX6800GTS T2D256E-HD-OC DX10 PCIEX ekran kartının fiyatı 350€'ysa 3 ay sonra bunun fiyatı nerden baksak 150€ ya düşücek.
"Ya ben bilgisayardan anlamam bana hazır bilgisayar lazım" diyenlerin sesleri kulaklarda çınlar oldu. Markalara güvenmek heralde en son seçenek olurdu bilgisayar sektöründe. Mesela Casper ın kendi topladığı hazır bir makinaya normalden %30 fazla para vermek mümkün. Kendi bilgisayarımı almadan önce baya araştırma yapmıştım.

Sonuç olarak kendi bilgisayarınızı kendiniz toplayın. Eğer bilgisayardan anlamıyorsanız birilerinden yardım alın. Hem daha ucuz hemde daha üstün performanslı olucaktır.

Online Gaming


Onlie Gaming nedir? Türkiyedeki online gamer sayısı ne durumda? Bu oyunların asıl amacı firma sahiplerine para kazandırmak mı yoksa başka amaçları da var mı?
Türkiye de online gamer sayısı gün geçtikçe artıyor. Eskiden mahallede top oynardık, fuarda koşardık, saklambaç, yakartop, ortada sıçan gibi oyunlar en rabet gören oyunlardı. Şimdilerde gençler daha çok bilgisayar başına vakit harcıyor. Yavaş yavaş single player oyunlar da etkisini azalttı. Dönem ONLINE GAMING dönemi!
Online game leri (internet üzerinden oynanan oyunlar) basitçe arkadaşlarınızla belli serwer lar üzerinden oynanan oyunlar olarak özetleyebiliriz. Türkiyede de dünyada olduğu gibi popüleritesi artan bi sistem. Ilk online gaming heralde "Ultima Online" dır Türkiyede. Insanlar saatlerce bilgisayar başında bu oyunu oynadılar, oynamaya devam ediyolar. Sonu olmayan ve aklınıza gelebilicek herşeyi yapabilceğiniz oyunlar bunlar. Kendi karakterinizi geliştirip ister RP yaparsınız isterseniz adam kesersiniz. Aslında asıl amaç egoları tatmin etmektir bu oyunda. Buna benzer türkiyede tavan yapmış bir oyun daha: World of Warcraft. Bu oyun da online oynanan grafik harikası ve oyuncuyu makina başına bağlayan ve şu anda Türkiye deki en tutulan oyun. Aslında amaçlar nerdeyse aynı ego tatmini ve RP.
Mesela Blizzard abimiz Wow dan İNANILMAZ büyük paralar elde ediyor. Mesela oyunu orjinal almak zorundasınız ve her ay oyuna 18 avro para yatırmak zorundasınız. Bu oyunun da dünya çapında Nmilyon kullanıcısının olduğunu düşünürsek birileri çok zengin oluyor diyebiliriz.


Asıl sorulması gereken soru acaba bu oyunların amacı firmaların kar etmesi mi yoksa altında başka gizli amaçları da var mı?
Bana kalırsa var. Bu oyunu oynayan gençler okullarında başarısız oluyorlar, dünyadaki gelişmeleri bırak kendi hayatındaki gelişmelerden bile bir haber oluyorlar, asosyallikte tavan yapıyorlar, arkadaş çevresinde uyumsuz oluyorlar. Günün 6-10 saatini makine başında geçiren gençlerden bahsediyorum (sırf genç demek haksızlık olur, 40 yaşında oynayan abilerimiz de var). Bence bu oyunlar (*paranoya ya bağlar*) insanları güncel olaylardan soyutlamak için yapılan ve para kazanmaının ikinci planda kaldığı küresel projelerdir, pazarlama harikaları dır. Insanlar tüm dikkatlerini makinaya versinler ki bazı devletler ve dünyayı kontrol eden firmalar istediklerini al altından kolayca yapabilsinler. İnsanlar da ne olup bittiğini anlamasın, değimi yerindeyse level kassınlar.
Peki ne yapmak lazım? Eğer her ikisini de (oyun, hayat) bir arada götürebiliyorsak süper olur ama oyunun sonuçları fena hale gelirse acilen bırakmak lazım.

Erkal Ipek

10 Nisan 2008 Perşembe

CO2 Emisyonları ve Küresel Isınma

CO2 Emisyonları ve Küresel Isınma

Son yıllarda oldukça sık duymaya başladık bu sözleri.Küresel ısınma konusu aldı başını gidiyor ve bu tüm dünyayı ilgilendiren bir konu. Otomobiller de bunun en büyük suçluluarı olarak gösteriliyorlar ve ben buna sinirleniyorum açıkcası bir otomobil tutkunu olarak. Olabildiğince az otomobil olması, spor otomobillerin azalması, CO2 emisyonu düşük arabalar olması isteniyor.Toplu taşıma araçlarının tercih edilmesi öneriliyor vs...

Ancak bazı konular es geçiliyor bence; uçaklara bakalım. Kişisel online emisyon hesaplamaları, Londra Heathrow’dan Frankfurt’a otomobille 10 kez gidip geldiğinizde, emisyon değelerlerini uçağa göre üçte iki oranında azaltmış olduğunuzu söylüyor.

Buna rağmen hükümetler havaalanlarına yatırım yapmak konusunda gayet karalılar.

Spor araba sahiplerine sinirlenmemeli kimse, bir uçakta 860 km/s hızla ilerlerken arkanızda bıraktığınız CO2 yi düşündüğünzde daha iyi anlarsınız.

Avrupa Birliği yeni emisyon kurallarıyla otomobil endüstrisine zor anlar yaşatacak bu çok açık. Bu yüzden çevreci ve CO2 emisyonları daha düşük motorlu araçlar için üretim çalışmaları sürüyor. Otomobil pazarının bu yöne doğru ilerlediği daha doğrusu ilerlemek zorunda oluğu kesin. Kilogram olarak hafif otomobiller üretilmeye çalışılıyor fakat tüm bunlar için belkide bazı şeylerden ödün vermek zorunda kalınabilir; konfor , güvenlik, işçilik kalitesi gibi. Tüm bu yeni emisyon kuralları otomotiv sektörü için geçerliyken uçaklar için hiçbir sorun yok ortada. Onlar istedikleri kadar CO2 saçabilirler hala.

Neredeyse şöyle bir sonuç çıkıyor ortaya : Eğer 2008 de uçağa bir kez bile daha az binerseniz dünya için iyi ve faydalı bir şey yapmış olursunuz.

8 Nisan 2008 Salı

4 MevsIm Dondurma..

Dondurma.. Yaz mevsiminin yaklaşmasıyla herkesin aklı onda..7'den 70'e herkesin sevdiği; çileklisi mi, vanilyalısı mı yoksa çikolatalısı mı olsun, off karar veremedım 3'ü de olsun diye düşündüren, düşük kalorili, düşük kalorili diye dondurma yemekten mide rahatsızlıkları yada bademcik ameliyatı geçirebileceğimiz, bir de unutmadan, bilmece bildirmece dil üstünde kaydırmaca nın cevabı olan o güsel ve vazgeçilmez tatlı. Evet, burdan herkese duyuralım.. Diyette olanlara müjdeliyelim. Dondurmanın kalorisi gerçekten çok düşükmüş. Hatta dondurma yiyerek zayıflamak bile mümkünmüş.
Dondurma aslında yaz mevsimini çağrıştırırken son yıllarda reklamlardan da takip ettiğimiz gibi ''her mevsim'' kavramı yayılmakta. İzlemişizdir hepimiz dondurma pazarının en büyük bölümü olan ALGIDA reklamlarını:
Güzel her mevsim güzeldir.. Bakılır.
Futbol her mevsim futboldur.. İzlenir.
Dondurma her mevsim dondurmadır.. Yenir.
Dondurma mevsim meselesi değil.. Zevk meselesidir.
Bu reklamla birlikte tüketiciye ''sadece yaz olurmu, kışın da yiyin, kışın da kazanalım'' imajı verir Algida. Öyle ki kışın üşütmeyen dondurmalar bile çıkmış. Mado kışın tüketilmek üzere ballı, pekmezli ve nar sulu ''üşütmeyen'' dondurma bile üretmiş. 4 mevsim dondurma tüketilmesi özellikle çocukların ve gençlerin işine gelir tabii ama her mevsim bize dondurma yedirtmeye çalışsalar da Türkiye'de tüketim çok az. Yıllık dondurma tüketimi Avrupa'da 17 lt iken Türkiye'de sadece 1 lt. Tabi bu rakamları görünce üreticiye hak vermemek elde değil. E ne diyelim.. Biz yine de üreticiyi dinleyelim.. Tüketelim..